‘’Millet tarih yazacak!’’
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener, 15 Mart Çarşamba günü TBMM grup toplantısında;
Fedakârlığın ve özverinin çok kıymetli temsilcileri, değerleri bilinmeyen, haklarını alamayan; hatta “giderlerse gitsinler” denilip horlanan ama her şeye rağmen memleketlerinde kalmayı seçen kahraman tıbbiyelilerimiz ve sağlık çalışanlarımıza,
Sağlık ordumuzu ve sağlık mücadelemizi, memleketi yönetmekten aciz kadroların insafına terk etmeyeceğimize,
Sinan Ateş’in katilleri bulunana kadar her konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Sinan Ateş’i hatırlatacağına,
Ak Parti iktidarı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son dönemde yaptıkları enteresan seçim manevralarına,
Genişletilmiş Cumhur İttifakı seçim beyannamesine,
İşlerini zorlaştırmaya âdeta ant içen bir iktidara rağmen; depremin yaralarını sarmak için var güçleriyle çalışmaya devam eden Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a,
Depremin üzerinden geçen 37 günün ardından; artık insanlarımız için sevdiklerini kaybetmenin acısının yerini, onları göz göre göre kaybetmiş olma öfkesinin alışına,
Tüm bu olanlara rağmen iktidar tarafından hiçbir sorumlunun istifa etmeyişine,
6 Mart’ta milletimizin önüne koyduğumuz çözüm yoluna ve bu yolun kazanmanın yolu olduğuna ilişkin görüşlerimizi paylaştı.
TBMM grup toplantı salonunda beyaz önlükleriyle yer alan hekimlerin ve sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutlayan Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener;
“14 Mart; vatan sevgisini, sözle değil; görevlerini en iyi şekilde yaparak gösteren, tıbbiyelilerin bayramıdır. Bu vesileyle; kendini, vatanına ve milletine adayarak, ülkemizin bağımsızlık ateşini büyüten, Tıbbiyeli Hikmet’in göğe kaldırdığı bayrağı, bugün devralan, tüm hekimlerimizin 14 Mart Tıp Bayramı’nı yürekten kutluyorum. İyi ki varsınız! İyi ki buradasınız!” diyerek konuşmasına başladı.
İktidar tarafından ‘giderlerse gitsinler’ denilerek hor görülen sağlık çalışanlarının pandemi döneminde, sağlıkta şiddet sebebiyle ve son olarak da deprem bölgesinde vefat ettiğini dile getiren Genel Başkanımız;
“Her ne kadar, iktidarın başı ve liyakatsiz ekibi, onların bu büyük fedakârlıklarına karşı büyük bir vefasızlık göstermeye, devam etse de bu kötülüğün, artık sonuna geliyoruz. Çünkü, o sene bu sene! 15 Mayıs’ta, “giderlerse gitsinler” diyenler çekip gidecek; doktorlarımız ise, baş tacı olarak kalacak.” diye konuştu.
Ankara’da bir suikast sonucu hayatını kaybeden Sinan Ateş’i hatırlatarak konuşmasına devam eden Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener, Abdürrahim Karakoç’un yemin şiirini okuyarak;
“Bengisu’nun, Banuçiçek’in, Ayşe’nin gözyaşlarının hesabını sormazsam; haklarını aramazsam, Sinan Ateş’i unutursam, unutturursam; milletim bana hakkını helal etmesin!” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a helallik çağrılarını ve Sinan Ateş’in eşi Ayşe Ateş’e verdiği sözü hatırlatan Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener; “Bak Sayın Erdoğan; hani, göz göre göre yaptığın, her hatanda, her beceriksizliğinde, her iş bilmezliğinde, çıkıp çıkıp, milletimizden, helallik istiyorsun ya… İşte sana fırsat. İki güzel çocuğun, bir acılı annenin ve yüreği yaralı bir milletin helalliğini alma fırsatı… Ayşe Ateş kızımıza, söz veren sen değil miydin? “Ben bu işin peşine düşeceğim.” diyen, sen değil miydin? Bengisu’ya, Banuçiçek’e söz veren sen değil miydin?’’ diye konuştu.
14 Mayıs’a kadar her konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Sinan Ateş’in katillerinin kim olduğunu soracağını söyleyen Genel Başkanımız;
“Buradan açıkça ilan ediyorum. Bugün, iktidarın başı, zafiyet içinde olabilir. Bugün, düzen, zalimlere hizmet ediyor da olabilir. Bugün, Sinan Başkan’ın canına kıyanların, keyfi yerinde bile olabilir. Ama; bu alçaklıkta eli olan, kolu olan, rızası olan, kim varsa asla unutmasın ki; Mayıslar bizimdir!” dedi.
Ak Parti’nin seçim manevraları yapmaya başladığını ve kaybetme korkusuna kapılarak panik içerisinde savrulduklarını dile getiren Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener, geçtiğimiz günlerde Yeniden Refah Partisi ve Hüdapar’ın Cumhur İttifakı’na katılma görüşmelerine hayırlı olsun diyerek; “Her ne kadar, henüz kendisinin adaylığı, kesinleşmiş olmasa da; Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın, cumhurbaşkanı adayı Sayın Erdoğan’ın, seçim beyannamesinde artık; Türkiye’nin, Şeyh Said isyanları nedeniyle, özür dilemesi, tazminat ödemesi var. Özerklik ve federasyon var. Anayasa’nın, ilk 4 maddesinin, değiştirilebileceği var. Andımızı zaten kaldırmışlardı ama, mesela artık; “Ne mutlu Türküm diyene” yazılarının silinmesi de var. Mesela; Kadınlara “fıtratlarına” göre, yaşama zorunluluğu var. Kadınlara zulüm var. Kadına yönelik şiddetin, önünün açılması var. Mesela; Cumhuriyet değerlerimize saldırı var, çok ulusluluk var, paralel eğitim kurumları var. Ez cümle, bu ülkenin birliğine, bekasına ve istikbaline yönelik koskoca bir tehdit var.” dedi.
Ekrem İmamoğlu’yla Hatay’da ve Mansur Yavaş ile Kahramanmaraş’ta gerçekleştirmiş oldukları afet bölgesi ziyaretlerine değinen Genel Başkanımız, iki belediye başkanının bölgelerde yapmış olduğu çalışmalara teşekkür ederek; “Onlar; sınırlı kaynaklarına rağmen; bir afet organizasyonun, nasıl yapılacağını, tüm Türkiye’ye gösterdiler. Önlerine çıkan tüm engellere rağmen; liyakatle çalışmanın, ne demek olduğunu, devlet ciddiyetiyle çalışmanın ne demek olduğunu cümle aleme gösterdiler. İşlerini zorlaştırmaya, adeta ant içen bir iktidara rağmen; depremin yaralarını sarmak için, var güçleriyle çalıştılar, çalışmaya da devam ediyorlar.” şeklinde konuştu.
“Artık insanlarımız için sevdiklerini kaybetmenin, acısının yerini, ne yazık ki; onları, göz göre göre kaybetmiş olmanın öfkesi almaya başladı.” diyen Genel Başkanımız Meral Akşener, Hatay ve Kahramanmaraş ziyaretlerinde depremzedelerin kendisine söylediği sözlere değinerek; “Mesela Hatay’da; kardeşi ve 3 aylık yeğeni dahil ailesinden, tam 7 kişiyi kaybettiği için yüreği yanan bir abla dedi ki; ‘3 gün boyunca, ayaklarını öpmediğimiz kişi kalmadı. Gelen, ‘başkası gelecek’ dedi, gitti. ‘Ses dinleyin.’ dedim, onu bile yapmadılar. Kardeşimi enkazdan çıkarmadılar. Bebeğimizin sesini duyduk, ama bir şey yapamadık. 4’üncü güne kadar neredeydiler? Kardeşimin hakkını istiyorum. Diri diri öldüler.” dedi.
Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın; “Atatürk’ün emri ile, İsmet Paşa’nın onayı ile yapılan, çadır satışları var.” sözlerine ilişkin Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener; “Şu yüzsüzlüğe bir bakar mısınız? Bir yandan Atatürk’ümüze ve İsmet Paşa’ya sövüp; diğer yandan da ayakları taşa takılsa, yine onlara sığınan, şu iki yüzlülüğe bir bakar mısınız?” dedi.
İktidara yapmış olduğu istifa çağrısını yeniden hatırlatan Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener; “Buradan, iktidar mensuplarına sormak istiyorum: Allah aşkına, neden aranızdan, tek bir kişi bile istifa etmiyor? Bu yıkımın, beceriksizliğin ve ciddiyetsizliğin, tek bir sorumlusu yok mu? Aranızdan tek bir kişi bile, bu tavrı gösterecek, haysiyete sahip değil mi?” diyerek sözlerine şu şekilde devam etti:
“Madem her biriniz, işinizi bu kadar kusursuz yaptınız; O zaman neden, ülkemizde işler neden böylesine kötü bir halde? Madem hiçbir hatanız yok; O zaman neden, Sayın Erdoğan hâlâ, helallik isteme peşinde?”
Doğan Cüceloğlu’nun, “Makam, mevki, rütbe, unvan; bunların hepsi cekettir. Ceketi asar bir yere gideriz. Arkamızda sadece insanlığımız kalır…” sözünü hatırlatarak iktidara seslenen Genel Başkanımız; ‘’Bunca acının ardından sizin arkanızda ne kalacak biliyor musunuz? Yandaşlarınıza, ihale verme peşinde, heba ettiğiniz yıllar kalacak. Beceriksizliğinizin sonucu olan, bir büyük felaketin, devasa enkazı kalacak. Vicdanlarda açtığınız yaralar, neden olduğunuz, toplumsal yıkım kalacak. Ve emin olun ki; Hangi kampanyayı yaparsanız yapın. Vicdan azabından kurtulsanız bile; tarihin azabından kurtulamayacaksınız. Tarihin azabından kurtulsanız da; Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız!’’ diye konuştu.
İYİ Parti olarak 6 Mart’ta sunduğumuz çözüm yolunu ve millet iradesinin, Millet İttifakı’nda tescillenmesini sağladıklarının altını çizen Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener; “Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyenleri de, Sayın Mansur Yavaş’ı destekleyenleri de, Sayın Ekrem İmamoğlu’nu destekleyenleri de ortak bir yol haritasında birleştirdik. Bu yol, milletin yoludur. Ve İYİ Parti gururla sunar: bu yol, kazanmanın yoludur! Bugün, ittifakımız daha güçlü, kardeşliğimiz daha sağlamdır. Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki; Yanında dimdik duran, Cumhurbaşkanı Yardımcıları, Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş ile birlikte, Türkiye’nin, 13’üncü Cumhurbaşkanı, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır.” dedi.
Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener, önümüzdeki seçimleri de vurgulayarak konuşmasını ‘Türkiye’yi hak ettiği yere çıkarma sorumluluğumuzun farkındayız. İşte 14 Mayıs, tam olarak, bu sorumluluğun milletimizce tescilleneceği tarih olacak. O kutlu gün geldiğinde; söz de, karar da, yetki de, yeniden, aziz milletimizin olacak. Hiç merak etmeyin; her şey çok İYİ, her şey çok güzel olacak. Çünkü millet, haktan yana olacak! Çünkü millet, adaletten yana olacak! Çünkü millet, bizden yana olacak! Ve Millet Tarih Yazacak!’’ sözleriyle tamamladı.
Grup konuşması metnin tamamı:
Aziz milletim, değerli milletvekilleri, sevgili gençler, kıymetli basın mensupları;
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Bugün aramızda, çok özel misafirlerimiz var.
Fedakârlığın ve özverinin, çok kıymetli temsilcileri var.
Mesleğini, onuruyla yapmaya çalışan, cefakâr kardeşlerimiz var.
Değerleri bilinmeyen, haklarını alamayan;
hatta, “giderlerse gitsinler” denilip, horlanan ama her şeye rağmen, memleketlerinde kalmayı seçen kahraman tıbbiyelilerimiz ve sağlık çalışanlarımız beyaz önlükleriyle bugün aramızdalar.
Milletin kutlu meclisinde, başımızın üstlerinde yerleri var.
Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz!
Değerli dava arkadaşlarım;
Bildiğiniz üzere dün, Tıp Bayramı’nı kutladık.
Bundan tam, 104 yıl önce;
19 yaşındaki Hikmet Boran’ın ve tıbbiyelilerin,
Millî Mücadelemize olan, inançlarını kutladık.
Vatanımız için verdikleri, şanlı mücadeleyi kutladık.
Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane’den yükselen,
o büyük cesareti kutladık.
14 Mart;
Vatan sevgisini, sözle değil;
görevlerini en iyi şekilde yaparak gösteren,
tıbbiyelilerin bayramıdır.
Bu vesileyle;
Kendini, vatanına ve milletine adayarak,
ülkemizin bağımsızlık ateşini büyüten, Tıbbiyeli Hikmet’in,
göğe kaldırdığı bayrağı, bugün devralan, tüm hekimlerimizin,
14 Mart Tıp Bayramı’nı, yürekten kutluyorum.
İyi ki varsınız!
İyi ki buradasınız!
Başta vatanımızın kurtarıcısı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere,
Cesaretin sesi olan, Doktor Hikmet Boran’ı,
İstiklalimizin, neferleri olan, tıbbiyelilerimizi,
ve istikbalin destanını yazan, tüm Milli Mücadele kahramanlarımızı;
Saygı, rahmet ve minnetle anıyorum.
Aziz milletim;
Pandemide, yaklaşık 100’ü doktor olmak üzere,
600’ün üzerinde sağlık çalışanımız, hayatını kaybetti.
Ayrıca, son yıllarda kışkırtılarak, azdırılan,
sağlıkta şiddet eğilimi nedeniyle,
görevleri başında saldırıya uğradılar, öldürüldüler.
Ülkemizi derinden yaralayan, 6 Şubat depremlerinde ise 94’ü doktor, 448 sağlık çalışanımızı kaybettik.
528 sağlık çalışanımız ise yaralandı.
Onlara reva görülen tüm zorluklara rağmen depremden sonra bile görev yerlerini terk etmeyen; ülkemizin her şehrinden tüm engellemelere rağmen deprem bölgesine, vatan sevgisiyle koşan doktorlarımızın ve sağlık çalışanı kardeşlerimizin özellikle bu zor süreçteki çalışmalarını takdirle izledik.
Her ne kadar, iktidarın başı ve liyakatsiz ekibi,
onların, en büyük fedakârlıklarına karşı,
büyük bir vefasızlık göstermeye, devam etse de;
bu kötülüğün, artık sonuna geliyoruz.
Çünkü, o sene bu sene!
15 Mayıs’ta, “giderlerse gitsinler” diyenler çekip gidecek doktorlarımız ise, baş tacı olarak kalacak.
Değerli hekim ve sağlık çalışanı kardeşlerim; biz, sağlık ordumuzu ve sağlık mücadelemizi memleketi yönetmekten aciz kadroların insafına terk etmeyecek kadar, değerli görüyoruz.
Bu kötü günler, elbette geçecek.
15 Mayıs’tan itibaren, mesleğinizi,
hak ettiğiniz koşullarda yapacaksınız.
Ayaklar altına alınmaya çalışılan itibarınızı yükseltecek,
çalışma şartlarınızı, en yüksek seviyeye ulaştıracağız.
Önlüğünüzün beyazına, asla ama asla çamur bulaştırmayacağız.
Hiç merak etmeyin.
Çok az kaldı.
Değerli dava arkadaşlarım;
“Sevdim, milletime gönlümü verdim.
Zalimin zulmüne, göğsümü gerdim.
Kırıkhanlı Kâzım, Niksarlı Nedim,
Susarsam, hakkını, helâl etmesin!”
“Yurdum bir kağıttır, ışık beyazı,
Üstünde insanlar, mukaddes yazı.
Genci, ihtiyarı, gelini kızı,
Susarsam, hakkını, helâl etmesin!”
“Mazlumlar, hakkını almayıp ele,
Günü gün edersem, zalimler ile,
Evdeşim, öz kızım, öz oğlum bile,
Susarsam, hakkını, helâl etmesin!”
Adaleti kör, vicdanı sağır, kalbi taştan bu düzende;
Susanlardan olursam,
Sinenlerden olursam,
Korkanlardan olursam,
Milletim bana, hakkını, helal etmesin!
Bir yiğidin peşine, bin namussuz takılmışken;
Bir eşin yüreğine, ateşler düşmüşken;
Bir çocuğun yüzüne, hasret acısı vurmuşken;
Göz yumanlardan olursam,
Milletim bana hakkını, helal etmesin!
Bengisu’nun, Banuçiçek’in, Ayşe’nin,
Gözyaşlarının hesabını sormazsam;
Haklarını aramazsam;
Sinan Ateş’i unutursam, unutturursam;
Milletim bana hakkını, helal etmesin!
Bak Sayın Erdoğan;
Hani, göz göre göre yaptığın, her hatanda,
Her beceriksizliğinde,
Her iş bilmezliğinde,
Çıkıp çıkıp, milletimizden, helallik istiyorsun ya…
İşte sana fırsat.
İki güzel çocuğun, bu acılı annenin, ve yüreği yaralı bir milletin,
helalliğini alma fırsatı…
Hadi bakalım, sayın Erdoğan.
Ayşe Ateş kızımıza, söz veren sen değil miydin?
“Ben bu işin peşine düşeceğim.” diyen sen değil miydin?
Bengisu’ya, Banuçiçek’e söz veren sen değil miydin?
Sözünden dönmek mertliğe sığar mı sayın Erdoğan?
Hani milletin adamıydın?
Hani cumhurun reisiydin?
Haydi bakalım.
O makamın, kendi kendine taktığın, o sıfatların,
hakkını ver de, görelim bakalım.
Ama veremezsin.
O sözleri tutamazsın.
Çünkü her şey ortada.
Gün ortasında, başkentin göbeğinde işlenen bu cinayetin üstünden tam, 3 buçuk ay geçti.
Adalet, hâlâ yerini bulmadı.
Açılan dava, bir milim bile ilerlemedi.
Suçluların gözaltına alınacağı yerde;
Adalet gözaltına alındı.
Suçlulara kelepçe takılacağı yerde; adalete kelepçe takıldı.
Cinayetin failleri yakalandı.
Ama ona yardım ve yataklık edenler, serbest bırakıldı.
Telefon kayıtlarında tüm ilişki ağı ortaya döküldü.
Katiller yakalandı.
Ama emri verenler serbest kaldı.
Sayın Erdoğan, arkandan dönen dümenler karşısında bu kadar kifayetsiz olma!
Bu kadar çaresiz, bu kadar zayıf olma.
Adaleti gölgeleyenlere karşısında,
bu kadar basiretsiz bu kadar korkak olma!
Mafyalar, simsarlar, uyuşturucu kaçakçıları karşısında;
bu kadar aciz olma!
Sen bu memleketin Cumhurbaşkanısın.
Korkma!
Bu cinayetin, asıl sorumluları kim?
Açıkla!
Bu suikastın planlayıcıları kim?
Açıkla!
Sinan Ateş’in esas katilleri kim?
Açıkla!
Eğer ki bu milletten, gerçekten de helallik almak istiyorsan bu kanı, yerde bırakma!
Bu haksızlığa, boyun eğme!
Bu vicdansızlığa, sahip çıkma!
Ben, adalet yerini bulana kadar,
Her konuşmamda, sana bu çağrıyı yapacağım.
Her konuşmamda, sözümü tutacağım.
Her konuşmamda sana Sinan Ateş’i hatırlatacağım.
And olsun, şart olsun ki;
Sinan Ateş’i unutmayacağız, unutturmayacağız.
Çevrilmek istenen dümenleri, kabullenmeyeceğiz!
Alçakların, elini kolunu sallayarak gezmesine, izin vermeyeceğiz!
Gerçekler ortaya çıkana kadar bu cinayetin, peşinde olacağız!
Buradan açıkça ilan ediyorum;
Bugün, iktidarın başı, zafiyet içinde olabilir.
Bugün düzen, zalimlere hizmet ediyor da olabilir.
Bugün Sinan Başkan’ın canına kıyanların keyfi yerinde bile olabilir.
Ama bu alçaklıkta, eli olan, kolu olan, rızası olan, kim varsa asla unutmasın ki;
MAYISLAR BİZİMDİR!
Aziz milletim, değerli arkadaşlarım;
Ak Parti iktidarı ve Bay Kriz, son dönemde çok enteresan seçim manevraları yapmaya başladı.
Kaybetme korkusuna kapıldıklarından olsa gerek artık iyice saçmalıyorlar.
Panik içerisinde bir o yana, bir bu yana savruluyorlar.
Ve her savrulmada, ilkesizliklerini, gözler önüne seriyorlar.
Hatırlayın 2019’da da tekrarlanan İstanbul seçimlerinin, hemen öncesinde benzer işlere girişmişlerdi.
Seçim kazanmak için bula bula terörist başına sekreterlik yapmayı bulmuşlardı.
Ama sonra ne oldu?
İstanbul’u kaybettiler…
Biliyorsunuz; bekamızın, sözüm ona yılmaz savunucusu olan Cumhur İttifakı’na yeni üyeler katılıyor….
Ne diyelim; hayırlı, uğurlu olsun.
Allah tamamına erdirsin.
Bu yeni birliktelikler sonrasında sayın Erdoğan ve Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın seçim beyannamesine de artık bazı yeni başlıkların dâhil olduğunu düşünebiliriz.
Mesela her ne kadar henüz kendisinin adaylığı kesinleşmiş olmasa da Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı sayın Erdoğan’ın seçim beyannamesinde artık Türkiye’nin Şeyh Said isyanları nedeniyle özür dilemesi, tazminat ödemesi var.
Özerklik ve federasyon var.
Anayasa’nın ilk 4 maddesinin değiştirilebileceği var.
Andımızı zaten kaldırmışlardı ama mesela artık; “Ne mutlu Türk’üm diyene!” yazılarının silinmesi de var.
Mesela kadınlara; “fıtratlarına” göre yaşama zorunluluğu var.
Kadınlara zulüm var.
Kadınlara yönelik şiddetin önünün açılması var.
Mesela Cumhuriyet değerlerimize saldırı var.
Çok ulusluluk var.
Paralel eğitim kurumları var.
Ezcümle bu ülkenin birliğine, bekasına ve istikbaline yönelik koskoca bir tehdit var.
Bu vesileyle uzunca bir süredir elinde vatanseverlik mezurasıyla ortalıkta gezen arkadaşların bu son gelişmeler karşısındaki ibretlik sessizliklerini tarihe not ediyor; Genişletilmiş Cumhur İttifakı’nın ezber bozan bu yeni vaatlerini büyük Türk Milleti’nin takdirine sunuyorum.
Ayrıca buradan Cumhur İttifakı’nın bileşenlerine de seslenmek istiyorum.
Ne diyor büyüklerimiz; “Eğreti ata binen, tez inermiş.”
Hiç merak etmeyin.
Sizin için de aynısı olacak.
Şunun şurasında 2 ay kaldı.
Giderayak istediğiniz kadar yalpalayın.
İstediğiniz kadar saçmalayın.
İstediğiniz örgütü, devleti, oluşumu ittifakınıza katın.
Korkunun ecele faydası yok.
2 ay sonra tıpış tıpış gideceksiniz.
Siyasi tarihimiz defalarca göstermiştir ki milletin iradesinden büyük güç yoktur.
Söz de, hüküm de milletimizindir.
Siz zaten milletin vicdanında mahkûm oldunuz.
14 Mayıs’ta da milletin kararıyla mağlup olacaksınız.
Artık kaçış yok.
O sene, bu sene!
Aziz milletim, depremin üzerinden 37 gün geçti.
Hepimizin, içini yakan, deprem felaketinin üzerinden,
tam, 37 gün geçti.
Bu 37 günde;
Nice hayatlar söndü.
Nice hayaller tükendi.
Nice acılar yaşandı.
Sesini duyurmaya çalışanların,
Derdine, derman arayanların,
Çaresizliğe kapılanların yanında;
Yaralara merhem olmaya gayret eden,
nice iyi yürekli insanımız vardı.
STK’larımız vardı, belediyelerimiz vardı.
Hükümetin başı ve arkadaşları, ortalıkta yoktu ama;
Tek yürek olmuş, koskoca bir millet vardı.
Milletimiz, bu 37 gün içerisinde;
Dar gününde, yanına kimlerin koştuğunu,
gayet açık ve net olarak gördü.
Uzattığı eli, kimin tutuğunu gördü.
İktidarın anlattığı masalların,
nasıl da fos çıktığını gördü.
Bay Kriz ve arkadaşları,
millet vicdanında, bir kez daha mahkûm oldu.
Değerli dava arkadaşlarım;
Depremin olduğu, ilk günden itibaren sahada vatandaşlarımızla birlikteydik.
Yaşanan acılara, bizzat şahit olduk.
Afet Koordinasyon Merkezi’mizin, çatısı altında;
Arama kurtarma ekipleri kurduk, enkazdan insanlarımızı çıkarttık.
Bölgedeki ihtiyaçları tespit ettik, yardımlarımızı yönlendirdik.
Vatandaşlarımızla birlikte oluşturduğumuz yardım tırlarımızı depremzede kardeşlerimize ulaştırdık.
Sahra hastaneleri kurduk.
Aşevleri kurduk.
İYİ Kentler kurduk.
Seyyar tuvaletler, hijyen malzemeleri götürdük.
Açıkta kalan insanlarımızı, bölgeden tahliye ettik, konaklama sağladık.
Birçok arkadaşımız, hâlâ deprem bölgesinde çalışmaya devam ediyor.
Hâlâ ihtiyaçlar tespit ve temin ediliyor.
Gençlik teşkilatlarımız, depremzede çocuklarımız için motivasyon etkinlikleri düzenliyor.
Nitekim ben de geçtiğimiz hafta yeniden deprem bölgesindeydim.
Ekrem Başkanımızla Hatay’da, Mansur Başkanımızla da Kahramanmaraş’ta belediyelerimiz üzerinden yapılan çalışmaları yerinde inceledik.
Depremzede vatandaşlarımızla konuştuk, dertleştik.
Çocuklarımızın yüzünü, biraz olsun güldürebilmek için uğraştık.
Bu vesileyle, buradan sadece iki büyükşehrimizin belediye başkanları olarak değil, müstakbel Cumhurbaşkanı Yardımcılarımız olarak Sayın Mansur Yavaş’a ve Sayın Ekrem İmamoğlu’na teşekkür etmek istiyorum.
Onlar sınırlı kaynaklarına rağmen bir afet organizasyonun nasıl yapılacağını tüm Türkiye’ye gösterdiler.
Önlerine çıkan tüm engellere rağmen liyakatle çalışmanın, ne demek olduğunu,
devlet ciddiyetiyle çalışmanın, ne demek olduğunu,
cümle aleme gösterdiler.
İşlerini zorlaştırmaya, adeta ant içen bir iktidara rağmen depremin yaralarını sarmak için var güçleriyle çalıştılar, çalışmaya da devam ediyorlar.
Ayrıca Ekrem ve Mansur Başkanlarımızın nezdinde Afet bölgesinde canla başla çalışan tüm belediye çalışanlarımıza ve gönüllülerimize de bir kez daha, teşekkür ediyorum.
Allah her birinizden razı olsun.
Geçtiğimiz hafta sonu söyledim,
buradan da, bir kez daha, tekrarlamak istiyorum:
Devlet, bütün imkânlarını, seferber etmediği sürece;
2023 yılına ait, Kamu Yatırım Programı’nı güncelleyip,
daha fazla kaynağı bölgeye aktarmadığı sürece;
belediyelerin ve STK’ların üzerine her geçen gün, daha fazla yük bindiren bu model sürdürülebilir değildir, olamaz.
Nitekim;
Devlet yönetmekten aciz, Ak Parti iktidarının,
birçok alanda, yüzüne fener tutulmuş tavşan gibi,
ne yapacağını bilememesi;
bakanların, kirli sakal bırakmaktan öteye gidememesi;
en çok ihtiyacın olduğu zamanda, insanlarımızın yardımına koşulamaması;
artık maalesef, etkilerini göstermeye başladı.
23:15
Artık insanlarımız için sevdiklerini kaybetmenin acısının yerini ne yazık ki onları göz göre göre kaybetmiş olmanın öfkesi almaya başladı.
Mesela Hatay’da; kardeşi ve 3 aylık yeğeni dâhil ailesinden tam 7 kişiyi kaybettiği için yüreği yanan bir abla dedi ki; “3 gün boyunca ayaklarını öpmediğimiz kişi kalmadı.
Gelen; ‘başkası gelecek’ dedi, gitti.
‘Ses dinleyin.’ dedim, onu bile yapmadılar.
Kardeşimi enkazdan çıkarmadılar.
Bebeğimizi, gelinimizi enkazdan çıkarmadılar.
Bebeğimizin sesini duyduk, ama bir şey yapamadık.
4’üncü güne kadar neredeydiler?
Kardeşimin hakkını istiyorum.
Diri diri öldüler.”
Mesela Kahramanmaraş’ta;
Eczacılar Birliği görevlisi bir kardeşim dedi ki;
“8 seyyar eczaneyle, Kahramanmaraş’ta bir tane ilaçsız insan kalmadı.
Bacıma oturup ağlayamadan,
hizmetimize, sonuna kadar devam ettik.”
Mesela;
Yine Kahramanmaraş’ta, bir esnaf kardeşim yanıma gelip, dedi ki;
“Şehir merkezinde, çarşı esnafının hepsinin iş yerleri yıkıldı.
Hiçbir şey yapmıyorlar.
3500 esnaf olarak, milyonlarca liralık borcumuzla çare bekliyoruz.”
Aziz milletim;
Ne var ki, Bay Kriz ve arkadaşları;
bu sesleri duymak yerine;
bizzat neden oldukları, bu büyük felaketi,
seçim kampanyasına çevirmenin, peşine düşmüş durumdalar.
Arık bıkıp usandığımız, ucube siyaset algoritmaları ile;
belediyeleri ayrıştırıyor,
hizmet etmek isteyene, zorluk çıkarıyorlar.
“Burada bizim borumuz öter.” diyorlar.
Yaralarımıza merhem olmaktansa,
yaranın sebebi olan şirketlere,
alelacele ihaleler açıyorlar.
Biz ise, her gün;
iflas etmiş bir sistemin,
felç olmuş bir bürokrasinin,
ve artık işlevini tamamen yitirmiş bir iktidarın,
ürettiği yeni sorunlarla boğuşuyoruz.
Çünkü hiç kimse, sorumluluk almıyor.
İlk gün söylediğimi, bir kez daha tekrar edeceğim:
“Eğer bu iktidarda, gerçekten;
zerre merhamet, ciddiyet ve sorumluluk bilinci olsaydı,
şimdiye kadar, birçok istifa olurdu.”
Ama bunlar, bırakın istifa etmeyi gün geçtikçe, daha da arsızlaşıyor.
Milletin parasıyla, millete çadır satan, Kızılay Başkanı bile insan içine çıkmaktan utanacağı yerde sımsıkı tutunduğu koltuğunda oturup; “Atatürk’ün emri ile İsmet Paşa’nın onayı ile yapılan çadır satışları var.”
diyor…
Şu yüzsüzlüğe bir bakar mısınız?
Bir yandan Atatürk’ümüze ve İsmet Paşa’ya sövüp;
Diğer yandan da, ayakları taşa takılsa yine onlara sığınan şu iki yüzlülüğe bir bakar mısınız?
“Biz bu işi batırdık, yapamadık. Şehirlerimizi önce mezara, sonra da çaresizlik enkazına çevirdik.
Özür diliyoruz.
Hukuk önünde, hesap vermeye hazırız.” demeleri gereken yerde; utanmadan, sıkılmadan,
beceriksizliklerine, iş bilmezliklerine ve arsızlıklarına, kılıf arıyorlar.
Yazıklar olsun.
Buradan, iktidar mensuplarına sormak istiyorum:
Allah aşkına, neden aranızdan tek bir kişi bile istifa etmiyor?
Bu yıkımın, beceriksizliğin ve ciddiyetsizliğin tek bir sorumlusu yok mu?
Aranızdan tek bir kişi bile bu tavrı gösterecek haysiyete sahip değil mi?
Madem her biriniz, işinizi bu kadar kusursuz yaptınız.
O zaman neden, ülkemizde işler neden böylesine kötü bir hâle geldi?
Madem hiçbir hatanız yok;
O zaman neden, Sayın Erdoğan hâlâ, helallik isteme peşinde?
Bakın, rahmetli Doğan Cüceloğlu’nun, çok güzel bir sözü vardır.
Der ki;
“Makam, mevki, rütbe, unvan; bunların hepsi cekettir.
Ceketi asar bir yere gideriz.
Arkamızda sadece insanlığımız kalır…”
Peki şimdi, bunca acının ardından,
sizin arkanızda, ne kalacak biliyor musunuz?
Yandaşlarınıza, ihale verme peşinde heba ettiğiniz yıllar kalacak.
Beceriksizliğinizin sonucu olan bir büyük felaketin devasa enkazı kalacak.
Vicdanlarda açtığınız yaralar, neden olduğunuz, toplumsal yıkım kalacak.
Ve, emin olun ki;
Hangi kampanyayı yaparsanız yapın;
Vicdan azabından kurtulsanız bile;
Tarihin azabından kurtulamayacaksınız.
Tarihin azabından kurtulsanız da;
Allah’ın gazabından kurtulamayacaksınız!
Değerli dava arkadaşlarım;
Binlerce insanımızı yitirdiğimiz depremin,
Türkiye için, bir milat olmasını sağlamak,
bugün, önümüzdeki en önemli görevdir.
Bir daha memleketimize,
böyle acıları yaşatmayacak, bir iktidar anlayışının tesisi,
Türkiye’nin önündeki, en önemli ve acil görevdir.
O miladı hep birlikte yaşamak ve yaşatmak da milletimize karşı, hepimizin görevidir.
Çünkü, hakkın sahibi millettir.
Çünkü, sözün sahibi millettir.
Çünkü, bu cennet memleketin tek sahibi millettir.
Bugün milletimizin, ülkemizin ve devletimizin, yeniden inşası için,
yeni bir başlangıca ihtiyacımız var.
Ayaklarımızı üzerine basıp, ileriye doğru atılacağımız,
sapasağlam bir zemine ihtiyacımız var.
Hiçbir vatandaşımızın dışarıda bırakılmadığı,
cebinde, Türkiye Cumhuriyeti nüfus cüzdanı taşıyan herkesin,
kendisini bu devlete ait hissettiği,
memleketin tamamını kapsayan, güçlü bir zemine ihtiyacımız var.
İşte o zeminin ismi, İYİ Parti’dir.
Çünkü, İYİ Parti’nin harcında, iyilik vardır.
Çünkü, İYİ Parti’nin harcında, merhamet vardır.
Çünkü, İYİ Parti’nin harcında, sorumluluk vardır.
Çünkü, İYİ Parti’nin harcında, ciddiyet vardır.
Bu iktidar; milletimizi kamplaştırarak, kutuplaştırarak, düşmanlaştırarak ortak zeminimizi parçalamaya çalıştı.
Bu iktidar;
Sorumsuz söylemleriyle, akıldan yoksun politikalarıyla, keyfi kararlarıyla,
milletimizin birliğini, beraberliğini, kardeşlik ruhunu bozmaya çalıştı.
Ve maalesef bu iktidar, yıllardır;
milletimizin, bölünmesinden,
mahallelerimizin, ayrılmasından,
devletimizin, partileşmesinden,
millî ve manevi değerlerimizin, ucuzlatılmasından beslendi.
Artık yeter!
Biz, buna müsaade etmeyeceğiz.
Çünkü İYİ Parti;
Milletimizi, tüm renkleriyle, farklılıklarıyla,
huzur içerisinde yaşatacak, bir siyasi merkezdir.
Çünkü İYİ Parti; kutuplaşmadan, düşmanlıklardan, nefret söylemlerinden,
illallah eden bütün vatandaşlarımızın memleketimize duyduğu ortak sevgide, ortak hatıralarda ve ortak aidiyette buluştuğu,
bir toplumsal merkezdir.
Çünkü İYİ Parti;
Tüm ayak oyunlarının ve suni kavgaların karşısında,
her daim, milletten yana saf tutan bir güven, denge ve itidal merkezidir.
Çünkü İYİ Parti;
barışın ve kardeşliğin merkezidir.
Çünkü İYİ Parti;
devletimizin, adalet, ciddiyet ve merhamet merkezidir.
Çünkü İYİ Parti;
Cumhuriyet değerlerimizin,
Devlet geleneklerimizin,
Millî irademizin en büyük güvencesidir!
Değerli dava arkadaşlarım;
Biz dün neredeysek bugün de oradayız.
İnatla ve ısrarla bugün de biz hâlâ buradayız.
Yılmadan, yıkılmadan, dimdik ayaktayız.
Biz, milletin sesi olacağımıza söz verdik.
Biz, millet iradesinin temsilcisi olacağımıza söz verdik.
Biz, aziz milletimize bu seçimi mutlaka kazanacağımıza söz verdik.
Yılmadık, direndik.
Doğru bildiklerimizi söylemeye devam ettik.
Tartıştık, kavga ettik.
Sözümüzden dönmedik.
Nitekim 6 Mart’ta da milletimizin önüne bir çözüm yolu koyduk.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu destekleyenleri de, sayın Mansur Yavaş’ı destekleyenleri de, sayın Ekrem İmamoğlu’nu destekleyenleri de ortak bir yol haritasında birleştirdik.
Milletin iradesinin, Milletin İttifakı’nda tecelli etmesini sağladık.
Bu yol, birliğin yoludur.
Bu yol, istikbalin yoludur.
Bu yol, milletin yoludur ve İYİ Parti gururla sunar:
Bu yol, kazanmanın yoludur.
Bugün, ittifakımız daha güçlü, kardeşliğimiz daha sağlamdır.
Ve hiç kimsenin şüphesi olmasın ki;
Yanında dimdik duran, Cumhurbaşkanı Yardımcıları,
Sayın İmamoğlu ve Sayın Yavaş ile birlikte,
Türkiye’nin, 13’üncü Cumhurbaşkanı,
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu olacaktır.
Değerli dava arkadaşlarım;
21 yıldır, milletimizi nefessiz bırakan bir tipinin sonunda,
artık cıvıl cıvıl bir şafağa uyanıyoruz.
Ekonomiden eğitime, tarımdan turizme,
adaletten özgürlüklere kadar, tüm eksiklerimizi kapatmaya geliyoruz.
Türkiye’nin ne kadar zengin ve güçlü bir ülke olduğunu,
tüm dünyaya göstermeye geliyoruz.
Acı reçetelerin sonuna, iyileşmenin baharına geliyoruz.
Cumhuriyetin ikinci asrında,
yepyeni bir başarı hikayesini, yazmaya geliyoruz.
Huzuru ve umudu, yeniden yeşertmeye geliyoruz.
Ülkemizi kaplayan tüm kara bulutları, 14 Mayıs’ta dağıtmaya,
21 yıllık gecenin sonunda, güneşi doğurmaya geliyoruz.
Eğer bugün, değişime dair bir umut varsa;
Bunun mimarı da, ustası da, kalfası da, çırağı da,
İYİ Parti’dir, İYİ Partililerdir.
Herkes gönlünü ferah tutsun.
Bu son iki ay, Türkiye’nin engellenemez yükselişinin arefesidir.
Biz geleceğiz ve her şey değişecek.
Biz geleceğiz ve gençlerimiz gülecek.
Biz geleceğiz ve insanımız mutlu, ülkemiz güçlü olacak.
Biz geleceğiz ve Türkiye iyileşecek.
Türkiye yeniden, hukukun ve adaletin ülkesi olacak.
Hür ve zengin insanların ülkesi olacak.
Huzurun ve mutluluğun ülkesi olacak.
Bolluğun ve bereketin ülkesi olacak.
Milletimiz mutlu, devletimiz güçlü olacak.
Güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye’yi inşa etmek için,
ihtiyacımız olan her şeye sahibiz.
Dinamik ve yetkin kadrolarımızla,
Türkiye’yi hak ettiği yere çıkarma sorumluluğumuzun farkındayız.
İşte 14 Mayıs, tam olarak, bu sorumluluğumuzun milletimizce tescilleneceği tarih olacak.
O kutlu gün geldiğinde,
Söz de, karar da, yetki de, yeniden, aziz milletimizin olacak.
Hiç merak etmeyin;
Her şey çok iyi, her şey çok güzel olacak.
Çünkü millet, haktan yana olacak!
Çünkü millet, adaletten yana olacak!
Çünkü millet, bizden yana olacak!
Ve millet tarih yazacak!
Toplantımızı şereflendirdiniz.
Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun.